Kategori: İş Güvenliği Uzmanlığı Sınava Hazırlık Notları

5-TEMEL HUKUK

Yapılan KHK değişiklikleri ile aşağıda verilen Ekonomik, Ticari, Teknik anlaşmalar Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan uygulanır

Onaylama ve onaylamanın uygun bulunması (1) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmalar Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanır. Bir milletlerarası andlaşmanın onaylanması veya bunlara katılma, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen haller dışında, onaylamanın veya katılmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir kanunla uygun bulunmasına bağlıdır. (2) Milletlerarası bir andlaşmaya dayanılarak yapılan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari veya teknik andlaşmalar Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan onaylanır. (3) Ekonomik, ticari veya teknik münasebetleri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalardan; Devlet maliyesi bakımından yüklenme gerektirmeyen, kişi hallerine ve Türk vatandaşlarının yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmayan antlaşmalar Cumhurbaşkanınca doğrudan onaylanır. (4) Türk kanunlarına değişiklik getiren hükümler içeren her türlü milletlerarası antlaşmanın onaylanması veya bunlara katılma, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylamanın veya katılmanın uygun bulunmasına ilişkin bir kanun çıkarılmasına bağlıdır.

FİİL EHLİYETİNE GÖRE GERÇEK KİŞİLERİN HUKUKİ DURUMU

Olağan evlilik yaşı: 17 Yaşın doldurulmasıdır
Olağan üstü evlilik yaşı: 16 yaşın doldurulmasıdır. Mahkeme kararı velinin rızası gerekir ergin kılmada yaş büyümez. Sadece kişi ergin sayılır.

Kaza-i Rüşt: En az 15 yaşını dolduran küçük kendi isteği ve velisinin rızası ile mahkemece reşit kılınabilir. Küçüğün isteği olacak(Ergin kılınma). Küçüğün menfaatini gerektirecek. Velayet altında ise velisinin rızası, vesayet altında ise vesayet makamı ve denetim makamının izni olacak.

Kısıtlanma Sebepleri:
1-Kişinin kendi isteği
2-Akıl hastalığı
3-Akıl zayıflığı
4-Yaşlılık
5-Ayyaşlık,savurganlık
6-Sakatlık
7-Bir yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza
8-Alkol ve uyuşturucu bağlılığı
9-Kötü yaşama tarzı
10-Kötü yönetim
11-Ağır hastalık
12-Deneyimsizlik

FİİL EHLİYETİNE GÖRE GERÇEK KİŞİLERİN HUKUKİ DURUMU

1-Tam ehliyetliler: Fiil ehliyetinin bütün koşullarına sahip olanlardır. Yani ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan ve kısıtlı bulunmayan kişilerdir. Her türlü işlem ve eylemlerden tek başlarına sorumludurlar. Tam ehliyetliler, fiil ehliyetinin bütün özelliklerine sahip olan bekarlar bu grupta yer alırlar. 2-Sınırlı ehliyetliler: Ayırt etme gücüne sahip olanlar-Ergin olan ve kısıtlanmamış kişiler Fiil ehliyetine sahip olan evliler Kendisine yasal danışman atananlardır. Bu grupta yer alanlar fiil ehliyetine sahiptirler anca bazı işlemler için yasal danışmanının onayı gerekir.
a-Evli Kişiler : Medeni Kanuna göre, eşlerden biri, aile konutunu diğer eşin açık rızası olmadan devredemez veya aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez
b-Kendilerine Yasal Danışman Atanmış Olanlar: Kısıtlanmaları için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, korunmaları bakımından fiil ehliyetlerinin sınırlandırılması gerekli görülen ergin kişilerdir. Kendilerine yasal danışman atanmış bu kişiler, yasal danışmanlarının olumlu oyu olmaksızın belli bazı işlemleri yapamazlar. Eğer bu işlemleri yaparlarsa tek taraflı bağlamazlık yaptırımı (hükümsüzlük) geçerli olur. Bu işlemler alım satım, kefil olma, borç-mal bağışlama vs.

3- Sınırlı ehliyetsiz kişiler:
1-Ayırt etme gücüne sahip ama ergin olmayan kişiler
2-Ayırt etme gücüne sahip ergin olan ve kısıtlı olan
3-Lehlerine olan işlemleri yapar ama aleyhlerine olan işlemleri yapamazlar 4-Kural olarak fiil ehliyetleri yoktur. Ama istisnaları vardır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı işlemleri yapabilirler (örnek: Vasiyetname gibi) .
5-Sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcileri olsa dahi yapamayacağı işler vardır. Bunlar Bağış, Kefalet sözleşmesi, Vakıf kurmak örnek verilebilir.
6-Sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcileri rızasıyla yapacakları işlere örnek satış sözleşmesi verilebilir.
7- 17 veya 40 yaşında ama kısıtlı kişiler örnek verilebilir.
4-Tam Ehliyetsizler:
l—Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar
ll-Ergin olup olmamak önem arz etmez.
lll-Fiil ehliyetleri yoktur
lV—İşlem ve ehliyetlerinden sorumlu tutulmazlar
V)3 Yaşındaki bir çocuk 40 yaşındaki akıl hastası örnek verilebilir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ(AİHM)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM ):
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümlerine göre faaliyet gösteren uluslar üstü bir mahkemedir. -Sözleşme 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanmış ve on devlet tarafından iç hukukta onaylanıp onay belgelerinin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine tevdi edilmesinin ardından 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. -AİHM 1959 yılında üyeleri seçilerek faaliyete başlamıştır.
Hakim sayısı: – AİHM, AİHS’a taraf ülke sayısı kadar hâkimden oluşmaktadır. Hâkimler sözleşmeci devletlerin önerecekleri üç kişi arasından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından oy çokluğuyla seçilir. Türkiyenin AİHS ve Ek protokolü imzalaması: Ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ı 4 Kasım 1950 tarihinde, Ek Protokol’ü de (1 No’lu Protokol) 20 Mart 1952 tarihinde imzalamış, Her iki metni de 10 Mart 1954 tarih ve 6366 sayılı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun ile onaylamıştır Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını tanıması: 28 Ocak 1987 Türkiye’nin AİHM’nin yargılama yetkisini tanıması: 25 Eylül 1989

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN SINIRLANDIRILMASI:
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının sınırı olarak şu yedi şartın bir arada gerçekleşmiş olması gerekmektedir: -Sınırlama kanunla olmalıdır. -Sınırlama ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır. -Sınırlama Anayasanın ilgili maddesinde belirtilen sebeplere dayanmalıdır. -Sınırlama Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olmalıdır. -Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamalıdır. -Sınırlama laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmamalıdır. -Sınırlama temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunmamalıdır.
Olağanüstü dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması: Olağanüstü hâllerde, duruma göre temel hak ve hürriyetlerin durdurulması mümkündür. “Savaş, seferberlik (…) veya olağanüstü hâllerde milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler (…) dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Devletin temel hak ve hürriyetleri sınırlandırırken ve hatta kullanılmasını kısmen veya tamamen durdururken uyması gereken sınırlar vardır. Bu sınırlar şu şekildedir: – Savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerden biri var olmalıdır. – Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemelidir. -Ölçülülük ilkesine uygun hareket edilmelidir.

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması:
l—Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
ll–Sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Aşağıdaki durumlarda milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir:
l-Savaş, ll-Seferberlik lll-Olağanüstü hallerde,
Ülkemizde yaşayan yabancıların Temel hak ve hürriyetler ilgili sınırlanması: Milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir. 1982 Anayasasına göre zorla çalıştırma sayılmayan durumlar:
l—Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar;
ll–Olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler;
lll-Ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları Kanunların yayınlanması :
1-Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları onbeş gün içinde yayımlar.
2-Cumhurbaşkanı, Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir.
3-Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tabi değildir.
4-Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu üye tam sayısının salt çoğunluğuyla aynen kabul ederse,kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. 5-Anayasa değişikliklerine ilişkin hükümler saklıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetleri: Toplanma ve tatil: Türkiye Büyük Millet Meclisi, her yıl Ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanır. Meclis, bir yasama yılında en çok üç ay tatil yapabilir; ara verme veya tatil sırasında Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır. Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır. Ara verme veya tatil sırasında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, öncelikle bu toplantıyı gerektiren konu görüşülmeden ara verme veya tatile devam edilemez. Toplantı ve karar yeter sayısı: Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları: 1-Meclis araştırması 2-Genel görüşme 3-Meclis soruşturması 4-Yazılı soru

4-GÜVENLİK KÜLTÜRÜ

Güvenlik kültürü tanımı: İşyerinin her kademesinde görev yapan personelin,iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili maruziyet, önleme, korunma gibi konularda sahip olduğu veya geliştirdiği ortak davranış, alışkanlık, görüş ve paylaşımların bütününün ifadesidir.

Güvenlik kültürü modelleri:
-Olgunlaşma Modeli (Fleming)
-Karşılıklı Güvenlik Kültürü Modeli(Cooper)
-Güvenliğe Yönelik Tutumların Tasarım Modeli
-Toplam Güvenlik Kültürü Modeli(Geller)
-Berends’in Güvenlik Kültürü Modeli

GÜVENLİK KÜLTÜRÜNÜN TANIMLARI

Cooper Tanımı: Çalışanların yöneticilerin müşterilerin kamu üyelerinin maruz kaldıkları tehlike ve yaralanmalara maruz kalmalarını minimize eden sosyal ve teknik uygulamalar, davranışlar, tutumlar, roller ve inançlar kümesi olarak tanımlanmaktadır.

Turner Tanımı: Organizasyonda çalışanların maruz kaldığı tehlikelerin minimize edilmesiyle ilgili tecrübeler, normlar, inançlar, roller ve tutumlar olarak tanımlanmaktadır.

Wu, Lin, Shiau Tanımı: İşyerinde çalışanların güvenlik koşullarıyla ilgili bir düşünceleridir ki bu düşünce örgütün güvenlik faaliyetlerini ve güvenlik sonuçlarını etkiler.

Cox&Cox Tanımı: Çalışanların güvenlikle ilgili paylaştığı tutum, inanç, algı ve değerleri yansıtır.

Geller Tanımı: Toplam güvenlik kültürü, herkesin güvenlikle ilgili sorumluluk hissetmesi ve bunu günlük işlerde sürdürmesi olarak tanımlanır.

Pidgeon Tanımı: Çalışanların, yöneticilerin, müşterilerin ve kamu üyelerinin maruz kaldıkları tehlikeli durum ve yaralanmaları en aza indirgeyen sosyal ve teknik uygulamalar, roller, tutum, davranış, inanç ve normlar bütünüdür.

Berends Tanımı: Organizsayon üyelerinin bulunduğu grubun güvenliğe yönelik oluşturduğu kellektif zihinsel programlamadır.

Guldenmund Tanımı: Güvenlik kültürü, örgüt kültürünün artan veya azalan riskle ilgili davranış ve tutmları etkileyen bir yönüdür.

Richter&Koch Tanımı: İnsanların risk, kaza ve kazaların önlenmesine yönelik eylemlerine rehberlik eden kısmen sembolik olarak ifade edilen güvenlik ve işle ilgili paylaşılan ve öğrenilen anlamlar, tecrübeler ve yorumlardır.

İstenebilir Bir Güvenlik Kültürü Şu Özellikleri İçerir

  • Güvenlikle ilgili konularda açık bir iletişim vardır. Bu gibi durumlarda, azarlama korkusu veya disiplin cezası korkusu yoktur.
  • Güvenlikle ilgili ortaya çıkan olaylar, sistem başarısızlığını tespit etmek ve sistemde gerekli düzeltmeleri yapmak için bir fırsat olarak görülür.
  • Eğitim programları, çalışanların işlerinde güvenliği sağlamaları için gerekli bilgi, beceri ve yeteneği sağlamaktadır.
  • Bütün çalışanlar, yapmış oldukları işlerdeki potansiyel tehlikeleri anlarlar ve onları gerekli şekilde değerlendirirler.
  • Çalışanlar gereksiz yere risk almazlar.
  • Yöneticiler çalışanları gereksiz yere risk almalarına(bilerek veya bilmeyerek) sebep olmazlar.

Güvenlik Kültürünün Amacı

  • Davranış normları oluşturmak
  • İş kazalarını ve yaralanmaları azaltmak
  • Meslek hastalıklarını azaltmak veya önlemek
  • Çalışanların kaza ve hastalıklar konusunda aynı inanç ve fikirleri paylaşmasını sağlamak

Güvenlik Kültürünün Boyutları

  • Örgütsel Bağlılık
  • Yönetimin Katılımı
  • Çalışanların Yetkilendirilmesi ve Katılımı
  • Ödüllendirme Sistemleri
  • Raporlama Sistemleri

MASLOW’UN İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ

1- Fiziksel ihtiyaçlar : yeme, içme, su, uyku ve barınma gibi ihtiyaçlardır.
2-Güvenlik ihtiyaçları : Kendini, ailesini ,toplumu güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek.
3-Sosyal ihtiyaçlar : Ait olma ve sevgi ihtiyaçları, başkaları ile ilişki kurmak ,kabul edilmek ve bir yere ait olmak.
4-Saygınlık (değer )ihtiyacı : Prestij, başarı, yeterli olmak ve başkalarınca benimsenip tanınmak
5-Kendini gerçekleştirme ( Kişisel doyum) ihtiyaçları : Kişisel tatmin, Kişisel başarı, Kişisel potansiyeli ortaya
çıkarma

Güvenlik Kültürü Olgunlaşma Modeli (Fleming)

Fleming (2000) tarafından geliştirilen bu modele göre güvenlik kültürü en alt seviyeden en üst seviyeye kadar 5 aşamadan oluşan süreçtir. Bu modelin güvenlik kültürü oluşturma süreci ve her bir sürecin kendi içinde özellikleri şekilde görülmektedir. Model sırasıyla önceki seviyedeki zayıflıkların ortadan kaldırılması ve güçlendirilmesi üzerine temellendirilmiştir. Bu nedenle örgütün bir seviyeyi atlaması tavsiye
edilmemektedir. Örneğin, ikinci seviye olan yönetme aşamasından üçüncü seviye olan katılma aşamasına geçmeden önce, yöneticilerin güvenliğe yönelik bağlılıklarını geliştirmesi ve ilk düzey çalışanları, güvenlikle ilgili süreçlere dâhil etme ihtiyacını anlaması örgüt için önemlidir. Bu modele göre örgütü güvenlik performansı her bir seviye arttıkça artmaktadır. Buna göre işyerleri en zayıf güvenlik performansını “ortaya çıkma” evresinde gösterirken, en yüksek performans düzeyine “sürekli iyileştirme” evresinde
ulaşmaktadır.

Karşılıklı Güvenlik Kültürü Modeli (Cooper, Fang Wu)

Cooper bu modelinde üç bileşenden oluşmaktadır. Üç bileşen Cooper‟ın
geliştirdiği ölçekle belirlenmiştir. Bu bileşenler gözlemlenebilen güvenlikle ilgili davranışlar, psikolojik iç faktörler, objektif durumsal faktörlerdir. Genel olarak bu model, karşılıklı determinizm ve örgüt ve diğer iş birimleriyle karşılatırma yapma imkanı sağlar . (Fang, Wu)
Karşılıklı determinizmden adapte edilen bu model psikolojik iç faktörler (algı ve tutumlar) güvenlik iklimi anketi aracılığıyla, sürekli devam eden güvenlikle ilgili davranışlar davranışsal güvenlik teşviklerinin bir parçası olarak geliştirilen kontrol listeleri aracılığıyla, öte yandan durumsal faktörler güvenlik yönetim sisteminin gözlem ve teftişleriyle ölçülmektedir

Toplam Güvenlik Kültürü Modeli (Geller)

Geller (1994) tarafından geliştirilen bu model güvenlik üçlüsünü içermektedir. Bu güvenlik üçlüsü dinamik ve etkili iletişim içerisinde olan çevre, insan ve davranıştır. Dahası Geller toplam güvenlik kültürünün temelini oluşturan 10 prensibi savunmuştur. Her ne kadar bu üç faktör arasındaki ilişkiler ele alınmasa da bu model bu yönüyle karşılıklı güvenlik kültürü modeline benzemektedir. Ana farklılık durumdan ziyade çevre
faktörü kullanılmıştır, bu bakış açısı Sosyal Bilişsel Teoriden ziyade mühendislik yaklaşımına dayanmaktadır. Çevre faktörünü kısıtlayıcı bir şekilde fabrikada yerleşik olan makine, alet, ekipman gibi donanımları içermektedir. Organizasyonu geniş bir şekilde ele alan politika, strateji
yönünden ele almaz.

Geller‟in bahsettiği 10 temel prensip şu şekildedir:

  • Kültür, güvenlik sürecini yürütmelidir.Davranış temelli ve kişi temelli faktörler başarıyı belirlemektedir.
  • Çıktılar üzerinde değil süreç üzerinde odaklanılır.
  • Sonuçlar tarafından motive edilmiş davranışlar söz konusudur.
  • Başarısızlıklardan sakınma üzerine değil, süreç başarısı üzerine odaklanılır.
  • Güvenli davranışlara yol gösterici gözlem ve geribildirim vardır.
  • Davranış ve kişi temelli koçluk yolu ile etkin bir geribildirim sağlanır.
  • Gözlem ve koçluk, sürece yönelik aktif ilgide anahtar bir rol oynar.
  • Benlik algısı, ait olma ve güvenliğe yönelik yetkilendirme vardır.
  • Vardiya güvenliği bir öncelik olmaktan ziyade bir değerdir.

Hudson’un Güvenlik Kültürü Modeli

Patolojik aşama: Bu aşamada güvenlik, çalışanlar için bir probleme sebep olmaktadır.
Reaktif aşama: Örgütte sadece kaza olduktan sonra ciddi önlemler alınmaktadır.
Tahmin aşama: Güvenlik yönetim sistemi tarafından yönlendirilmektedir.
Güvenlik, çalışanlardan ziyade yönetimin yönlendirmesindedir.
Proaktif aşama: Bu aşamada iş gücünün katılımı başlamaktadır.
Üretken aşama: Bu aşamada aktif katılım vardır. Güvenlik işin ayrılmaz bir parçası olarak algılanmaktadır.
Hudson‟un geliştirdiği bu model Westrum‟un modeline dayanmaktadır. Westrum‟ a göre olgunluk modeli 3 aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalar; patolojik, bürokratik, üretken aşamalarıdır.

Berends’in Güvenlik Kültürü Modeli

Bu modelde güvenlik kültürüyle ilgili bütün kavramlar, normlar ve inançlar olmak üzere temelde iki başlık altında sınıflandırılmaktadır. Normlar; bireysel, etkileşimsel, örgütsel normlar olarak alt kategorilere ayrılmakta ve bu kategorilerin her biri kendi içinde alt bölümlere ayrılmaktadır. Diğer taraftan inançlar da, güvenlik kontrol edilebilirliği, kaza sebepleri, insan doğası gibi alt başlıklara ayrılmaktadır. Literatürde güvenlik kültürünün, güvenlik katılımı, algılanan risk ve acil tepki olmak
üzere üç boyuttan oluştuğunu ifade eden yaklaşımlarda söz konusudur. Özümsenmiş ve yaşam biçimi haline getirilmiş bilgiye kültür, bu sistemin iş güvenliğine aktarımına ise iş sağlığı ve güvenliği kültürü denir.

Güvenlik Kültürünü Oluşturan Faktörler

Reason (1997) güvenlik kültürünü oluşturan önemli faktörleri tanımlamıştır.

  • Adil kültür: Kabul edilen ve kabul edilmeyen davranışlar arasındaki çizginin açıkça gösterilmesi ve çalışanların güvenli bir işyerinde çalışmasını ifade eder. Uygun olmayan davranışlar için ceza verilmesi örnek gösterilebilir.
  • Raporlama kültürü: Güvenlikle ilgili bilgilerin akışını sağlar. Ramak kala ve hataların raporlanmasına ilişkin örgüt iklimini sağlar.
  • Bilgi kültürü: Çalışanların güvenlikle ilgili sistemlere ilişkin bilgilere ulaşmasıdır.
  • Esnek kültür: Herhangi bir kriz zamanında değişen şartlara uyum sağlamayı ifade eder.
  • Öğrenme kültürü: Öğrenme kültürü oluşturmak için en önemli koşullardan biri raporlama kültürüdür. Etkili bir kaza, ramak kala ya da olayların raporlaması yapılmazsa güvenlikle ilgili bilgiler aktarılamaz.

NEGATİF GÜVENLİK KÜLTÜRÜ

Negatif güvenlik kültürü, insanların var olan riskleri “risk” olarak görmediği, görse bile önemsemediği, boş verdiği veya riskler karşısında kendine aşırı güven duyduğu bir kültüre karşılık gelir.
*İnsanlar “güvenlik her şeyden önce gelir” deseler bile iş güvenliği diğer amaçlara feda edilir. Dolayısıyla teori ya da politika, uygulama ile bir olmaz.

  • Benzer operasyonel hatalar tekrarlanmaya devam eder.
  • Personellerin iş güvenliği konusuna ilgileri süreklilik arz etmez.
  • Geçmiş olaylardan ders alınmadığı gözlenir.
  • Güvenlik durumuna ilişkin söylemler güvende olunduğunu belirtse de çalışanlar her an bir şeyler olacağı inancını taşırlar.
  • İş güvenliğinin başkasının sorumluluğunda olduğuna inanılır.
  • Yönetim ile denetleyiciler/mühendisler iş güvenliği ile ilgili aynı inançları paylaşmaz ve birbirine zıt davranışlar sergilerler. Organizasyonun bütününde iş güvenliği tutarlı ve etkili bir şekilde ele alındığı izlenimini vermez.
  • Çalışanlarda riskler konusunda aldırmazlık ve önemsemezlik hali mevcuttur.
  • Olaylara ilişkin soruşturma süreci, işçiler ile koordinasyon sağlanmadan tasarlanır.
  • Operasyonel hata soruşturmalarında işçiler kişisel olarak suçlanır.
  • Sürekli suçlayıcı bir kültür etkilidir.
  • Kalıcı araştırma uygulamaları ortaya konulamaz.
  • İş güvenliği konusunda, çalışanlar kendilerine aşırı güven duyarlar.

POZİTİF GÜVENLİK KÜLTÜRÜ

Pozitif güvenlik kültürü, örgüt üyelerinin güvenliğe yönelik olarak paylaştıkları davranış kalıpları, tutumlar, algılar ve değerler seti olarak ifade edilebilir.
*İş sağlığı ve güvenliği, öncelikler arasında kabul edilir. İnsanlar riskler konusundaki doğru algılamaları paylaşır, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin aynı olumlu tutumları benimserler.
*Bütün çalışanlar, iş güvenliğine gerçekten inanır ve bu konudaki rolünün ne olduğunu bilir. Denetleyiciler ve yönetim arasında karşılıklı güven vardır.
*İşletmedeki herkes, işletme dışındaki insanlara, işyerindeki iş güvenliği risklerinden ve iş güvenliğine ilişkin iyileştirmelerden serbestçe bahsedebilir.
*Çalışanların, herhangi bir suçlama ya da arkadaşları arasında küçük düşürülme korkusu olmadan olayları rahatça rapor edebildiği ve iş güvenliğine ilişkin sorunlarını cesurca dile getirebildiği adil bir kültür mevcuttur. Olayları rapor edenler cezalandırılmaz; aksine teşvik edilirler.

*Hem yönetim hem denetleyiciler hem de diğer çalışanlar, insanların hata yapabileceğine,
iş güvenliğinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi için yapılan hataların ve meydana gelen
olayların rapor edilmesinin temel bir gereklilik olduğuna inanırlar.
*Yürütülen çalışmalar sırasında meydana gelen hatalara ilişkin soruşturmalar, sorunun
kaynaklarını teşhis etmeye, hataların tekrarlanmasını önlemeye ve bu konuda kime ne
görev düştüğünü belirlemeye yöneliktir.

  • İş güvenliği, organizasyonun her kademesinde sıkça gündeme gelir ve Yönetim Kurulu’nun haftalık toplantısında gündemin ilk maddesini oluşturur.
  • Olumlu güvenlik kültürüne sahip işletmeler “öğrenen örgütler” olma eğilimindedirler.
    Geçmiş deneyimlerinden dersler çıkarırlar ve gelecekte kendilerine yararlı olmasını
    sağlamak üzere işletmeleri için gerekli iyileştirmeleri yaparlar.
    *Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği eğitimini de içeren yüksek kalitede eğitimler alırlar.
  • Çalışanlar için iyi bir çalışma ortamı bulunur.
  • İşgücü istikrarlı ve deneyimlidir, çalışanların iş tatmini yüksektir.
  • İşletme dış baskılara karşı sağlam bir tutum sergiler.

3-İŞ KAZALARI

Ramak Kala Olay: İş yerinde meydana gelen; çalışan, iş yeri ya da iş ekipmanını zarara uğratma potansiyeli olduğu hâlde zarara uğratmayan olay olarak tanımlanır. Ucuz atlatılan, kıl payı atlatılan olay olarak da adlandırılır. Ramak kala olayı 1-29-300 kuramı olarak da bilinen Heinrich Kaza Piramidi ile açıklanır. Buna göre meydana gelen her 300 ramak kala olayı (ucuz atlatma) 29 adet uzuv kayıplı veya ciddi yaralanmalı kazanın habercisidir ve bütün bunlar dikkate alınmazsa 1 adet ölümlü kaza kaçınılmaz demektir. Bu nedenle ramak kala olayları mutlaka dikkate alınmalı, araştırılmalı ve kayıt altına alınmalıdır.

Heinrich Kaza Piramidi

1-Domino Teorisi: Sanayi güvenliği ve kazaları önleme konusundaki çalışmaları ile tanınan Herbert W. Heinrich 1920’li yıllarda 75000 iş kazası raporunu inceleyerek Domino Teorisi olarak bilinen modeli ortaya koymuştur. En çok kabul gören teorilerden olan bu teoriye göre her kaza, kaza zinciri adı verilen beş ana nedenin art arda dizilmesi sonucu oluşur. Bu şartlardan biri gerçekleşmedikçe bir sonra gelen şart gerçekleşmeyeceği için kaza meydana gelmez ve zincir tamamlanmadıkça kaza ve yaralanma olmaz. Bu şartlar:
l- Doğa koşulları (insanın güçsüz olduğu durumlar)
ll- Kişisel eksiklikler
lll- Güvenliksiz durum ve güvenliksiz hareketler /davranışlar. Güvenliksiz davranışlar:
• İşi bilinçsiz yapmak,
• Dalgınlık ve dikkatsizlik
• Makine koruyucularını çıkarmak
• Güvenlikli çalışma talimatlarına uymamak
• Görevi dışında başka iş yapmak
• Çalışma disiplinine uymamak
• İşe uygun makine kullanmamak
• Yetkisiz ve izinsiz olarak tehlikeli bölge içinde bulunmak
• Uygun kişisel koruyucu donanımları (KKD) kullanmamak
• Makinelerin ehil ve yetkin olmayan kişiler tarafından kullanılması Güvenliksiz durumlar :
• İşe uygun çalışma talimatlarının bulunmaması
• Güvenliksiz ve sağlıksız çevre koşulları
• Elektrikli makinelerde topraklama kurallarına uyulmaması
• İşe uygun olmayan el aletlerinin kullanımı
• Periyodik kontrol ve testlerin yapılmaması
• Basınçlı kaplarda göstergelerin (manometre vb.) olmaması, arızalı olması
• Yüksekte çalışma ve/veya istifleme
• Açık bırakılan tehlikeli alanlar (çukurlar, menholler vb.)
• Uygunsuz işaretleme
• İş yeri tertip ve düzen eksikliği
• Koruyucusu olmayan makine ve tezgâhlar
• Parlayıcı, patlayıcı madde depolarının kilitli bulundurulmaması Makine ve tezgâhların çalışma alanlarındaki yerleşim düzeni, makinelerin birbirlerine olan uzaklıkları, ham maddelerin, yarı mamul maddelerin ve üretilen nihai ürünlerin depolanması, istiflenmesi, yükleme ve taşınmasında yapılan hatalar ve noksanlıklar ile iş yeri tertip ve düzen eksikliği de güvenliksiz durumların nedenidir ve bunların sonucunda da iş kazaları meydana gelmektedir.
lV-Kaza
V-Zarar (yaralanma, ölüm)

İş Kazası Tanımları

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO): Önceden planlanmamış, bilinmeyen ve kontrol altına alınmamış olan, etrafa zarar verecek nitelikteki olaylardır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO): Önceden planlanmamış, çoğu kez kişisel yaralanmalara, makinelerin, araç ve gereçlerin zarara uğramasına, üretimin bir süre durmasına yol açan bir olaydır. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı sadece hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hâlidir, şeklinde tanımlamaktadır.

İş Kazalarının İncelenmesi: Ülkemizde iş kazaları 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kapsamında incelenir.

Yapılan istatistiksel çalışmalara göre iş kazalarının:
– %88’i güvenliksiz hareket/davranışlardan,
-%10’u güvenliksiz durumlardan kaynaklanmaktadır.
-İş kazalarının %2’si ise önlenemez nedenler sonucu (kader, alın yazısı, vb.) meydana gelmektedir.
Sistemli ve bilimsel çalışmalar sonucunda iş kazalarının %98’i, meslek hastalıklarının %100’ü önlenebilir.

İş kazaları sonucunda meydana gelen maddi zararlar

1-Görünen(doğrudan)maddi zararlar: Acil yardım, ambülans hizmeti, tedavi, -Geçici veya sürekli iş göremezlik ve ölüm ödemeleri, -Kazalı ve yakınlarına ödenen tazminatlar ile sigorta tazminatlarıdır.

2-Görünmeyen maddi zararlar:
-Çalışılamayan sürelere ilişkin iş gücü ve üretim kaybı,
-Makinelerin hasarlanması veya elden çıkması sonucu tamir ve yenileme masrafları,
-İşletmenin veya fabrikanın tamamının ya da bir kısmının kullanılamaz hâle gelmesi,
-Aksayan üretimin telafisi için fazla mesai yapma zorunluluğu, mahkeme ve adli süreç masrafları,
-Ürün ve ham madde kayıpları,
-Çalışanlardaki moral bozukluğuna bağlı verim düşmesi,Yeni ve acemi çalışan istihdam zorunluluğu ve yetiştirilme maliyetleri ile işletmenin itibar kaybı ve zamanında mal teslimi yapılamaması nedeniyle müşteri kaybıdır.

2-TÜRKİYEDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

CUMHURİYET’TEN ÖNCEKİ DÖNEMDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Dilaver Paşa Nizamnamesi:(Osmanlı döneminde İSG ile ilgili İlk yasal düzenlemedir.) İş sağlığı ve güvenliği alanında ilk düzenlemeler işçilerin en yoğun olarak çalıştığı kömür madenlerinde gerçekleşmiştir. 1865 yılında çıkan “Dilaver Paşa Nizamnamesi”iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir yasal düzenlemedir. Bu nizamname Ereğli Kömür Havzasına uygulanmıştır. -100 maddeden oluşan nizamnamede; günlük çalışma süresi 10 saat, işçiler için dinlenme ve yatacak yerler, çalışma süresi dışında dinlenme süreleri ve işçi ücretlerinin ödenmesi gibi düzenlemeler yapılmıştır.

Mecelle(Mecelle-i Ahkâm Adliyye):(Osmanlı döneminde iş hukuku alanında batılı tarzda sayılabilecek ilk düzenleme) Türkiye’nin ilk medeni kanunu olan Mecelle için 1869 yılında bir komisyon tarafından çalışılmaya başlanmış, 1876 yılında tamamlanmıştır.
Mecelle içinde yer alan düzenlemeler;
– İşçi işveren kusuru ile zarara uğrarsa işverene bu zararı tazmin etme yükümlülüğü getirmiştir.
-Ücretleri ayni olarak ödenmesi kaldırılıp günlük çalışma süresi gün doğuşundan gün batıncaya kadar uzayabileceği ve işçinin bu sürelerde çalışması hâlinde ücrete hak kazanacağı kararına varılmıştır.
KOLAY EZBERLE: Mecelle-i Ahkamı Adliye:Adliye kelimesi Hukuk kelimesini hatırlatsın.

Maadin Nizamnamesi:
-Maadin Nizamnamesinde madenlerde zorla çalıştırma sistemi kaldırılmıştır.
-Mühendislere iş kazalarının önlenmesi için gerekli önlemleri aldırma ve gerekli araç ve gereçleri isteme hakkını getirmiştir.
-İş kazalarının idareye bildirilmesi, madende hekim bulundurulması, iş kazasına uğrayan işçilere ve ailelerine tazminat ödenmesi ve iş kazasında kusurlu bulunan işverenlere para cezası ödeme gibi düzenlemeler getirmiştir.
-Tanzimatın ilanından sonra çıkarılan kararname olmasından dolayı ‘Tanzimat yasası’ olarak da bilinir.

Fincancılar sözleşmesi:(İlk toplu sözleşme) 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütahya’daki çini atölyesi sahipleri ile bu atölyelerde çalışan kalfa ve çıraklar arasında yapılmıştır. Toplu iş sözleşmesi taşıyan bu anlaşmaya göre:
-Bu hükümlerle alakalı en dikkat çekici maddelerden birisi ise şöyledir: Kalfa ve çıraklar bu anlaşmada belirtilen hükümler dışında bir istekte bulunmayacaktır. Kalfalar ve çıraklar, Kütahya’daki 24 işyerinden başka işyeri açamayacaktır.

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik 151 Sayılı Yasa
Birinci meclisi dönemi’nde çıkarılan bir yasadır.Bu dönemde sanayileşme anlamında gerekli adımlar atılmış olup 10.09.1921 tarihli Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik 151 Sayılı Yasa çıkartılmıştır. Bu yasayla: 18 yaşından küçüklerin madende çalıştırılması yasaklanmış, günlük çalışma süresi 8 saat ile sınırlandırılmış,

1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu
Daha sonra 1930 tarihli 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Yasası yürürlüğe konulmuştur. Bu yasa ile birlikte çalışma hayatında çocuk ve kadınların korunması, en az 50 işçi çalıştıran iş yerlerinde hekim bulundurma, belirli büyükte revir ya da hastane bulundurma yükümlülükleri getirilmiştir. -Bar,kabare,gazino dans sorunları,hamam ve kahvehaneler gibi yerlerde 18 yaşından küçüklerin çalıştırılmasını yasaklamıştır.
Prof. Dr. Muzaffer AKSOY: Ayakkabıcılar üzerindeki istatistiki çalışmaları sonucunda benzen’in lösemiye yol açtığını ortaya çıkarmıştır.1977 yılında ABD ‘ de Benzenin yasal sınırının 1 ppm ‘ ye düşmesini sağlayarak Dünya literatürüne ismini yazdıran ilk Türk olmuştur.

Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) 1945 yılında iş kazaları ve meslek
hastalığı pirimi toplayarak bu alanda sosyal güvenlik ihtiyacını
karşılamıştır. İstanbul Nişantaşı Meslek Hastalıkları Hastanesi 1949
yılında SSK’nin ilk hastanesi olarak kurmuştur.
Meslek Hastalıkları Hastaneleri, ülkemizde birtakım ilklere imza
atmıştır. İş psikolojisi laboratuvarı, iş hijyeni laboratuvarı, toksikoloji
laboratuvarı, gelişkin solunum fonksiyon laboratuvarı, gezici iş sağlığı
laboratuvarı olan ilk hastanelerdir.

GÜNÜMÜZDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
1967 yılında 931 sayılı İş Yasası çıkarılmıştır. 931 sayılı İş Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından usûl yönünden bozulması üzerine hemen hiçbir değişiklik yapılmadan 1971 yılında 1475 sayılı İş Yasası (İş Kanunu) yürürlüğe konulmuştur.
1475 sayılı İş Yasası’nın işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden çağdaş yaklaşım getiren 73. maddesi ile işveren işçinin sağlık ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü kılınmıştır. İşçilerinde bu yoldaki usullere ve şartlara uymak zorunda oldukları belirtilmiştir.
1475 sayılı İş Yasasının 78. maddesi 16 yaşını doldurmamış çocukların ağır
ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacağını, ayrıca, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağının bir tüzükte gösterileceğini hükme bağlamıştır. Bu madde kapsamında Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü çıkarılmıştır.

1475 sayılı İş Yasası’nın 75. maddesinde sağlık ve güvenlikle ilgili olarak
hangi koşullarda işin durdurulacağı veya iş yerinin kapatılacağı belirlenmiştir. 76. maddesi ile çok önemli bir soruna çözüm getirilmek istenmiş, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi amacıyla iş yerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kurullarının kurulması ve bu kurulların kuruluş, yetki ve sorumluluklarının bir tüzükle saptanması öngörülmüştür. 77. maddesi işyerlerindeki içki yasağını düzenlemiştir.

1475 sayılı İş Yasası’nın 74. maddesi sağlık ve güvenlik ile ilgili tüzüklerin
hazırlanmasını öngörmüştür. Yasanın bu maddesine göre çıkarılan tüzüklerin başlıcaları şunlardır:
• İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü
• Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Çalışılan İşlerde ve İş
yerlerinde Alınacak Güvenlik Tedbirleri Hakkında Tüzük
• Yapı İşlerinde Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirleri Tüzüğü
• Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük

1475 sayılı İş Yasası’nın 79. maddesinde ise ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacak işçilerin işe girişlerinde veya işin devamı süresince bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı oldukları; işyerimi hekimi, işçi sağlığı dispanseri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükûmet veya belediye doktoru tarafından verilmiş muayene raporları olmadıkça bu gibilerin işe alınmalarının ve işte çalıştırılmalarının yasak olduğu belirtilmektedir.
1475 sayılı İş Yasası’nın 80. maddesinde ise 18 yaşına kadar olan çocukların herhangi bir işe alınmadan önce; sağlık muayenesinden geçirilerek işin niteliğine ve şartlarına göre vücut yapılarının dayanıklı olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların 18 yaşını dolduruncaya kadar en az altı ayda bir aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte çalışmaya devamlarında bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi öngörülmüştür. Yasanın 81. maddesi gebe ve emzikli kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğunu, emzirme odaları ve kreş kurulması ile ilgili hükümler getirmiştir.

1980 yılında da Ankara’da 50 yataklı Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi,
İstanbul Kartal’da ise 300 yataklı İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi
kurulmuştur.
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması görevi 1945 yılında kurulan
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde İşçi Sağlığı Genel
Müdürlüğüne verilmiştir.
2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu, İşçi Sağılığı ve İş Güvenliği açısından
getirdiği hükümler dikkate alındığında, devletimizce çıkartılan en önemli yasa konumundadır.
2012 tarihinde ise 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkmıştır.

I.TANZİMAT ÖNCESİ
1766 Kütahya Fincancılar Sözleşmesi Bazı Kaynaklarda İlk Toplu İş Sözleşmesi Diye
Geçiyor. Lonca (Orta Sandığı – Teavün Sandığı)
II.TANZİMAT VE MEŞRUTİYET DÖNEMİ
1845 Polis Nizamnamesi
1865 Dilaver Paşa Nizamnamesi
1869 Maadin Nizamnamesi
1871 Ameleperver Cemiyeti
1895 Osmanlı Amele Yardımlaşma Cemiyeti
III. CUMHURİYET DÖNEMİ
1921 Ereğli Havza-ı Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun
1923 İktisat kongresi
1926 Borçlar Kanunu
1930 Umumi Hıfzıssıha Kanunu
1936 3008 Sayılı İş Kanunu

1-İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNE YÖN VEREN BİLİM İNSANLARI

SANAYİ DEVRİMİ ÖNCESİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

İSG konusundan bahseden ilk kanun: MÖ 2000’lerde Babil İmparatorluğu’nun kurucusu Hammurabi (MÖ 1792-1750)tarafından hazırlanan Hammurabi Kanunları tarihte bilinen ilk kanunlardan biridir.
Heredot: Çalışanların verimli olabilmesi için “yüksek enerjili besinlerle beslenmeleri gerektiğini” ilk dile getiren bilim insanıdır.
Hipokrat: İlk kez “kurşunun zararlı etkilerinden söz etmiş, kurşun koliğini tanımlamış, hâlsizlik, kabızlık, felçler ve görme bozuklukları gibi belirtileri saptamış ve bulguların kurşun ile ilişkisinin olduğunu açıklamıştır”
Plini: İş yerindeki zararlı tozlardan korunmak için “Çalışma ortamındaki tehlikeli tozlara karşı, çalışanların korunması amacıyla “maske yerine başlarına torba geçirmelerini” öneren bilim insanı ise Plini ’dir.
Juvenal: (MS 60-140)Yıllarında yaşamış; özellikle “demircilerde görülen göz rahatsızlıklarının, yapılan işten kaynaklandığını, sürekli olarak ayakta çalışanlarda varislerin oluşabileceğini açıklamıştır”
Paracelsus: Yaptığı incelemelerde pnömokonyoz hastalığından bahsetmiş, dünyada ilk iş yeri hekimliği kitabı olan “De Morbis Metallicis”i yazmış ve ayrıca zehirlerin kimyasal yapıları ile doz ve organizma arasındaki ilişkiyi saptamıştır. Her madde zehirdir ve zehir olmayan madde yoktur zehir ile ilacı ayıran dozdur diyerek toksolojinin temelini atan bilim insanıdır.

Georgius Agricola:Dünyada ilk mineroloji bilgini olarak bilinmektedir.“ Bazı zehirlerin etkilerini belirlemiş, koruyucu önlemlerin alınmasını gerektiğini dile getirmiştir. Agricola, “De Re Metallica” isimli eserinde maden ocaklarında zehirli tozların olduğunu belirtmiştir. Bu tozlardan korunmak için maden ocaklarının havalandırılması gerektiğini söylemiştir

Bernardino Ramazzini: İş sağlığı ve iş güvenliği alanında önemli çalışmalar yapan Bernardino Ramazzini; “De Morbis Artificum Diatriba” isimli kitabında iş kazalarını önlenmesi gerektiğini, iş yerlerinde koruyucu güvenlik önlemlerinin alınmasını gerektiğini öneren önemli bir bilim adamıdır. İşçilerin hastalandıklarında ne iş yaptıklarının sorulması gerektiğini ifade etmiştir. Günümüzde ergonomi olarak adlandıran yani işçinin, makinenin ve çevrenin bir arada uyumlu ve verimli çalışması konusunu açıklayan ilk bilim adamıdır. İş sağlığının babası iş sağlığının kurucusu sayılmaktadır. Epidemiyoloji profesörüdür. Hastalara sorulan gelenekselleşmiş sorulara işçi sağlığı ve iş güvenliği ilkesini eklemiştir.Bu ilke, kişinin karşılaştığı etkenlerin bilinmesi ile sonuca kolayca ulaşılmasını sağlamıştır. İş yerlerindeki çalışma ortamından kaynaklanan olumsuz koşulların düzeltilmesi ile iş veriminin artacağını ileri sürmüştür.

Dioscorides: Zehirleri bitkisel, hayvansal ve mineral kaynaklı olmak üzere kökenine göre üçe ayırmış ve bu ayrım yüzyıllar boyunca kullanılmıştır.

Urlich Ellenbrong: kuyumcularla ilgili bazı hastalıkları inceleyerek sadece izlenimlerini bildirmekle yetinmiştir.

M.Ö. 200 yıllarında Hipokrates’in çalışmalarını daha da geliştiren Nicander, kurşun koliği ve kurşun anemisini incelemiş ve bunların özelliklerini tanımlamıştır.

HIZLI EZBER
*Hipokrat-ilk kez kurşunun etkileri
*Nicander-kurşun koliği ve kurşun anemisi
*Plini-toza karşı maske yerine başa torba geçirme
*Juvenal- göz hastalıkları ve varis
*Paracelsus-Toksikolojinin kurucusu, De Morbis Metallicis kitabı,
pnömokonyoz tanımlama
*Agricola-ilk mineroloji bilgini, De Re Metallica kitabı,maden ocaklarının
havalandırılması
*Ramazzini- isg babası, ergonomi çalışmaları, De Morbis Artificum
Diatriba kitabı, epidemiyoloji çalışması, hastalık öyküsü sorulması, kurşun
ve civa incelemeleri

SANAYİ DEVRİMİ SONRASI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

*Bu dönemde İngiliz parlamento üyesi Antony Ashly Cooper çalışma
koşullarını düzeltmek amacıyla, çalışma saatlerinin azaltılması, maden
ocaklarında ve fabrikalarda çalıştırılan kadın ve çocukların korunmasını
öngören yasalar çıkarılması konusunda çaba harcamıştır.
**THOMAS PERCIVAL, genç işçilerin çalışma saat ve koşulları ile ilgili
olarak bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor bir işveren ve parlamenter olan Sir
Robert Peel’i etkilemiş ve parlamentoda girişimlerde bulunarak 1802
yılında “Çırakların Sağlığı ve Morali” (diğer adıyla Çıraklık Sağlık ve Ahlakı Kanunu) adlı yasanın çıkarılmasını sağlamıştır. (Kanun İngiltere’de
çıkarıldı)

“Çırakların Sağlığı ve Morali” kanunu ile İngiltere’de işçi sağlığı ve iş
güvenliği ile ilgili olarak çıkartılan bu ilk yasa çalışma saatini günde 12
saat olarak sınırlamış, iş yerlerinin havalandırılmasını öngörmüştür.
*1847 yılında çıkarılan “On Saat Yasası” ile çalışma saatleri
sınırlandırılmıştır. Sir Robert Peel, Robert Owen ve Michael Sadler önemli
çabalar göstermişler ve parlamentoyu etkileyerek yasal düzenlemeler
yapılmasını sağlamıştır. Robert Owen (1771-1858) İskoçya’daki
fabrikasında on yaşın altında kimseyi çalıştırmamış ve çalışma saatlerini
de azaltmıştır.

Tissot: ilk defa hastanelerde meslek hastalıklarının tedavi edilmesi için özel bölümler kurulması önermiştir.
Patissier: fabrikalarda iş kazası ve meslek hastalıklarıyla ilgili istatistiki verilerin toplanmasına çalışmış, hastalık veya kaza
nedeniyle meydana gelen ölüm ve sakatlıkları incelemiştir.
Vauban ve Belidor: ağır işlerin işçileri yıprattığını ve meslek
hastalıklarına yol açtığını ifade ederek, iş veriminin arttırılabilmesi
için işlerin iyi organize edilmesi gerekliliğini vurgulamışlardır.

Percival Pott: Baca temizleme işinde çalışanların kanser hastalığına yakalanmaları konusunda yaptığı çalışmalar ve fabrikalarda baca temizleme işlerinde çocuk işçi çalıştırılması nedeniyle Baca Temizleyicileri Kanunu çıkarılmıştır. Baca temizleme işinde çalışanların Skrotom Kanseri( testis)hastalığına yakalanmaları konusunda çalışmalar yapmıştır. “Bel Kemiği Eğriliklerinde Sık Görülen Alt Taraf Organlarındaki Felçler Üstüne” adındaki kitabında özellikle baca temizleyicilerinde görülen skrotum kanserlerinin nedeni olarak iş yeri ortamının olumsuz koşullarını göstermiş ve bunu bir meslek hastalığı olduğunu söylemiştir.
KOLAY EZBERLE: PERvical pott-PERİ Bacalarını anahtar kelime olarak hatırlayın.

Michael Sadler: 1832 yılında parlamentoya yeni bir yasa önerisi getirmiş ve 1833 yılında “Fa9 yaşın altındaki çocukların çalıştırılması yasaklanmış, 18 yaşından küçüklerin 12 saatten fazla çalıştırılmaları yasaklanmış ve fabrikaların denetlenmesi için de müfettişlerin görevlendirilmesine karar verilmiştir. 1842 yılında kadınların ve 10 yaşından küçük çocukların maden ocaklarında çalıştırılmaları yasaklanmıştır. brikalar Yasası” adı önemli bir yasanın yürürlüğe girmesini sağlamıştır.

Robert Owen: İskoçya’daki fabrikasında on yaşının altında kimseyi çalıştırmadan, çalışma saatini azaltarak, gençler ve yetişkinler için eğitim programları hazırlayarak ve işyerindeki çevre koşullarını düzelterek ticari başarısının devam ettiğini göstermiştir. 1802 yılında İngiltere’de “Çırakların sağlığı ve morali adlı yasa”nın çıkmasında rol almıştır. Günlük çalışma süresinin 10 saate düşerilmesi ile ilgili de yasa çalışmalarını teşvik etmiştir.

Plato: Bazı Esnaf ve zanaatkarların çalışma pozisyonlarından dolayı ileri gelen şekil bozuklukları ile ilgili bilgi veren bilim insanı

*Butlin gençlerde görülen skrotum ve cilt kanserlerinin nedeni olarak
kömür katranı, madeni yağları tanımlamıştır.
Rhen, boya sanayinde mesane kanserinin çokluğuna dikkati çekmiş ve
hastalığı tanımlamıştır.
Edward Jenner, Çiçek hastalığı geçirmekte olan ineklerin lezyonlarından
hazırladığı sıvıyı (variyolasyon) 24 çocuğun kollarına sürerek , çocukların
Çiçek salgını sırasında hastalanmadıklarını ve hastalıkların “aşı” ile
önlenebileceğini göstermiştir.
Prof. Dr. Muzaffer AKSOY, ayakkabıcılar üzerindeki istatistiki çalışmaları
sonucunda benzenin lösemiye yol açtığını ortaya çıkarmıştır. 1977 yılında ABD ‘ de Benzenin yasal sınırının 1 ppm ‘ ye düşmesini sağlayarak Dünya literatürüne ismini yazdıran ilk Türk olmuştur.